Su Kaynaklarımızın Kullanım Verimliliğini ve Tasarrufunu Artırmalıyız
;
Birleşmiş Milletler (BM) Sürdürülebilir Kalkınma Amaçları kapsamında belirlenen “Temiz su ve sanitasyon” başlığı altında su stresi ve su kullanım verimliliği önemli alt başlıklar arasında yer almaktadır. Bu çerçevede BM Gıda ve Tarım Örgütü (FAO), “Su stresi düzeyindeki ilerleme” ve “Su kullanım verimliliğindeki değişime ilişkin ilerleme” raporları ile bu başlık kapsamındaki çeşitli gelişmeleri dönemsel olarak yayınlamaktadır.
İlgili raporlarda su stresi düzeyi; kaynaklardan çekilen tatlı suyun, mevcut yenilenebilir tatlı su kaynaklarına oranı olarak ölçülmektedir. 2015-2021 döneminde küresel su stresi seviyesi yüzde 2,8 artarak yüzde 18,1 düzeyinden yüzde 18,6 seviyesine çıkmıştır. Buna karşın Türkiye’nin 2015 yılında yüzde 39,9 olan su stresi seviyesi yüzde 8,8 artarak yüzde 43,4’e yükselmiştir. Dolayısıyla ülkemiz, hem küresel su stresi seviyesinin üzerinde yer almakta hem de su stresi seviyesindeki artış hızı, küresel düzeydeki artışın yaklaşık üç katına ulaşmaktadır.
FAO raporlarında su kullanım verimliliği, birim su ile elde edilen çıktı üzerinden hesaplanmaktadır. Buna göre, 2015 yılında 17,4 USD/m³ olan küresel verimlilik, yüzde 19,3 artarak 20,8 USD/m³ düzeyine çıkmıştır. Dolayısıyla küresel ölçekte, 2015’e kıyasla ekonomik çıktı üretmek için daha az suya ihtiyaç duyulmaktadır. Türkiye açısından incelendiğinde ise 2015-2021 döneminde su kullanım verimliliği yüzde 27,6 artarak 12,8 USD/m³ seviyesinden 16,4 USD/m³ düzeyine yükselmiştir. Ülkemizin su kullanım verimliliğindeki artış hızı dünya ortalamasının üzerinde olmasına rağmen, değer olarak dünya ortalamasının yüzde 27 altında kalmaktadır.
Dünya Kaynakları Enstitüsü’ne (WRI) göre Türkiye’nin önemli bir bölümü su stresi açısından “yüksek riskli” ve “oldukça yüksek riskli” kategoride yer almaktadır. WRI’nın 2040 yılı öngörüsüne göre ise ülkemizin hemen hemen tamamı “oldukça yüksek riskli” su stresi yaşayacaktır. Başka bir ifadeyle, bu öngörü ülkemizin su fakiri olma yolunda ilerlediğine işaret etmektedir. Dünya Bankası’na göre ülkemiz, dünyanın tatlı su kaynaklarının yalnızca yüzde 0,5’ine sahiptir. Türkiye’nin su ihtiyacı her geçen gün artarken, ülke genelinde 10 aylık su yılı yağışları son 52 yılın en düşük seviyesine inmiştir. Ayrıca, 2030 yılında ülkemizin su kaynaklarının yüzde 20 azalması ve nüfusun yüzde 10 artması öngörülmektedir.
İklim değişikliği nedeniyle maruz kaldığımız su stresini tamamen engellememiz mümkün olmayabilir. Ancak olası etkilerini doğru tespit ederek, bu tespitler doğrultusunda gerekli politikaları oluşturmak elimizdedir. Bu kapsamda FAO; hassas sulama sistemlerinin yaygınlaştırılmasını, iklime dayanıklı ürün kullanımını, ekim ve sulama teknolojilerinin geliştirilmesini, dolaylı olarak su kaynaklarını koruyan gıda israfının ve kayıplarının en aza indirilmesini, sanayi süreçlerinde su tasarrufu sağlayan teknolojilerin benimsenmesini ve su dağıtım sistemlerinde sızıntı tespit teknolojilerinin kullanılmasını önermektedir. Devletimizden beklentimiz, bu adımların uygulamaya geçirilmesini sağlayacak teşvik ve desteklerden daha geniş kesimlerin yararlanmasına yönelik mekanizmaların güçlendirilmesidir.
Ancak su kısıtı konusu aynı zamanda toplumsal farkındalık gerektirmektedir. Oysa bu hassasiyet toplumumuzda yeterince oluşmamıştır. Bu doğrultuda, bireysel olarak da her birimize sorumluluk düşmektedir. Başta genç nesillerimiz olmak üzere tüm toplumumuzun; su kaynaklarının korunması, su tasarrufunun artırılması ve suyun verimli kullanımı konularında bilinçlendirilmesi amacıyla yürütülen çalışmaların artmasının faydalı olacağını düşünüyorum.
GÜNDEM
22 gün önceGÜNDEM
22 gün önceGÜNDEM
22 gün önceGÜNDEM
22 gün önceGÜNDEM
22 gün önceGÜNDEM
22 gün önceGÜNDEM
22 gün önceVeri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.